GAKKOŞLARI ÖZLEDİM
- Mustafa Sari
- 22 Şub 2020
- 4 dakikada okunur
Ön bilgi : Bu yazı, Elazığ için bir tanıtım/övgü yazısı değil izlenim yazısıdır. Başlıkta kullandığım gakko/gakgo/gakkoş sözcüğü , (erkek) kardeş, arkadaş anlamındadır (sözlükler).

“Barış koşma, aşağıdaki bastonlu amcan rahatsız olur" deyince, cevabı Atatürk'lü amca mı ? ” diye sorar, ardından da otururdu.
Yıl 1971, Elazığ’da yeni açılan Veteriner Fakültesinin akademik personel ihtiyacını karşılamak amacıyla açtığı bir sınavı kazanarak asistan, günümüzdeki karşılığı ile araştırma görevlisi, olarak atandım. İlk önce, Elazığ'da bulunan bir arkadaşım aracılığı ile, küçük çocuğumuz olduğu için, o yıllarda sayıları oldukça sınırlı olan kaloriferli bir daire tuttuk : Nail Bey Mahallesinde Çınar Apartmanında bir daire. Eşyalar, bir kamyon ile Elazığ’a taşındı, aralık sonları idi. Apartman yeni olduğu için eşimle birlikte geç vakte kadar temizlik işleri ile uğraştık. Bu arada henüz iki yaşına gelmemiş olan oğlumuz Barış evin içinde kendince vakit geçirmeye çalıştı. Yorgun olarak yattık. Bir süre sonra Barış'ın ağlaması ile uyandık. Sürekli ağlıyordu. Ne yapsak onu sakinleştiremedik. Tam bu saatte kapımızın zili çaldı. Kapıyı açtığımda genç bir çift gördüm. Erkek olanı kendilerini tanıtarak söze başladı : "Bizler üst komşuyuz; eşim Aysel, öğretmen, ben de Akgün, mühendisim. Çocuğunuzun ağladığını duyduk. Rahatsız olduğumuz için değil yardımcı olmak için geldik. İsterseniz çocuğunuzu bir hastaneye götürelim; evin önünde arabamız var". Bu arada aynı katta bitişik komşumuz eczacı Olcay Hanımı da uyandırmışlar. Olcay hanım, ‘’önce ben bir şeyler deneyim; geçmezse götürelim’’ diyerek getirdiği ilaçlardan oğlumuza verdi. Kısa bir süre sonra Barış rahatladı ve uyudu. Bize de komşulara teşekkür etmek kalmıştı.
Üst komşulardan biri de SSK'unda çalışan ve fakültesini yeni bitirmiş bir doktordu. Sabahleyin Barış'ın rahatsızlandığını duymuş, evimize geldi : "Şu delikanlıyı bir de ben göreyim" dedi ve oturmadan oğlumuzu muayene etti. Bu arada Barış, doktorun elindeki stetoskop ile ilgilenmiş olmalı ki, muayene sonrasında, doktora "Bu ne amca ?" diye sordu. Doktor, bizlere dönerek, "bana ilk kez biri amca dedi. Demek ki abilikten amcalığa terfi etmişiz" diye sözlerini tamamladı. Bir iki ilaç da o verdi. İlk iki günün şokundan sonra, ben gündüzleri fakülteme gidip oradaki yönetici ve diğer personelle tanışıp işlerimle uğraşırken, bir yandan da diğer komşularla tanışıyor ve şehri tanımaya çalışıyorduk.
Elazığ İstasyon caddesinde, bir Musiki Cemiyeti vardı. Yönetiminde de son derecede disiplinli ve ilkeli bir değer olan Naci Sönmez vardı. Pek çok kimse gibi iki çocuğumuz da ilk müzik eğitimlerini (mandolin ve bağlama) bu kurumlaşmış dernekte aldı. Yılda bir kez verilen konserleri çok beğenilir ve heyecanla beklenirdi. Burada Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziği eğitimi verilirdi. Barış'a mandolin öğretmeni Yılmaz Bey bir ders sırasında, " Ne güzel adın var senin Barış; bir torun bekliyorum, eğer erkek olursa Barış adını vereceğim" demiş. Bir süre sonra erkek torun doğmuş ve çocuğa Barış adı verilmişti. Öğrendiğim kadarı ile, Musiki Cemiyeti sonraları Konservatuvarın alt yapısını oluşturmuş. Beğendiğim ve iz bırakan birkaç gözlemimi de paylaşmak istiyorum : Ramazan aylarının sahur vakitlerinde klarnet ve davul eşliğinde maniler ve yöresel türküler söylenirdi. Cenaze evine taziye için gelen her kişinin, taziye odasına girişte ‘’ el fatiha’’ der, tüm katılımcılar ile birlikte dua ederlerdi. Düğün, balo gibi sosyal eğlencelerin olmazsa olmazı çayda çıra oyununun oynanması idi. Mevsimine göre akşamüzeri Gazi Caddesinde oldukça yaşlı bir adam zurna çalar, gelip geçenler de önünde duran şapkaya para bırakırdı.
Birine bir ricada bulunduğunuzda cevap “başım gözüm üstüne ! ’’, daha karşılıklı ilişki samimi olursa “itin olur !’’ biçiminde olurdu.
Elazığ'da daha ilk günden gördüğümüz konukseverlik bir rastlantı değildi. Bu nedenle, gakkoşları iyi tanımanız için biraz ayrıntıya gireceğim. Elazığ esnafı da çok konuksever. Kredi kartının henüz çıkmadığı o yıllarda, kuyumcular dahil, hangi dükkana girsek, ne kefil ne de senet istemeden, hem de taksitle, alacaklarımızı alırdık. Borçlarımızı bir deftere yazarlar, ay başında taksit vermeye gittiğimizde de, "hocam , bu dükkan sizin, lütfen kendinizi sıkmayın" derlerdi. Birine bir ricada bulunduğunuzda cevap ‘’başım gözüm üstüne !’’, daha karşılıklı ilişki samimi olursa ‘’itin olur !’’ biçiminde olurdu. Özetleyecek olursam, Elazığ halkı için konuksever olduğu kadar, okuma yazma oranı yüksek, ülke sevdalısı, dürüst, mert niteliklerini de sıralamam gerek.
Keban ve Karakaya barajları ile Hazar gölü ile iç içe ve nerdeyse bir Göller Yöresi gibi olan Elazığ'da görülesi yerler arasında Harput Kalesi, Hazar Gölü, Keban Barajı, Buzluk Mağaraları, tadılası lezzetler arasında da orcik şekeri (cevizli şeker), Şavak peyniri (kaynağı ağırlıklı olarak Tunceli, yağlı koyun sütünden), tuzsuz taze peynir ve şekerle hazırlanan pide, dut pestili, sacda patila (bir çeşit gözleme), Harput köftesi gibi lezzetler sayılabilir.
Bu gün bile zaman zaman görüştüğüm, berberim Hasan dahil olmak üzere, pek çok arkadaşlarım var orada. Hatta dün, "Penceremden" blog sitemde gördüğü iletişim adresine (email) bir yazı geldi : "Mustafa amca; ben Girne Aparmanında alt komşunuz Zülfiye hanımın oğluyum. Annem sizler için hep olumlu şeyler söyler, sizi ve Aynur teyzemi çok merak ediyor. Adresinizi blog sayfanızdan buldum. Telefon numaranızı verirseniz sevinirim. Selam ve saygılar.". İletinin altına yazılan telefon numarasından hemen onları aradık, epeyce konuştuk.
Elazığ’dan ayrılırken vedalaşmaya gittiğimizde kimi esnafların verdikleri hediyeler bugün hala evimizin bir köşesinde anı olarak durmaktadır.
Gakkoşları ile Elazığ işte böyle bir yöre. Özlenmez mi ?
Önemli Not: Bu yazıyı aslında 24 Ocak'taki Elazığ depreminden hemen öncesinde hazırlamış idim. Ancak bu üzücü olayın hemen akabinde bu yazıyı paylaşmaya elim varmadı doğrusu. Bu doğal afette hayatın kaybedenlere Allah'tan rahmet , yaralı olanlara da şifalar diliyorum.

Elazığ genel görünüm ve harika dolunay

Palu

Hazar Gölü

Elazığ'ın sembollerinden çayda çıra
Comentários