KÖYÜMDEKİ SOSYAL DÖNÜŞÜM
- Mustafa Sari
- 21 May
- 6 dakikada okunur

Sanırım köydeki en acıklı değişim ise köyün taşınması olmuş...
Ömrünün uzatmalarını yaşayan biri olduğum için, son kez yakınlarımı görmek ve ölmüşlerimin mezarlarını ziyaret etmek için doğup büyüdüğüm köyüme gitmek istiyordum. Oğlum Barış, bu isteğimi yerine getirmek için geçtiğimiz yaz otomobilimizle beni oraya götürüp getirdi.

Köyde Kısa Ziyaretler
Köye varınca ilk durağımız bir süre önce Nevşehir Devlet Hastanesinde by-pass ameliyatı olan yeğenim M’ in evi oldu. Geçmiş olsun dileklerimi ilettikten sonra biraz sohbet ettik. ‘Allah devlete zeval vermesin dayı; ameliyat ettiler, baktılar ve üç öğün önüme yemek getirdiler’ dedi. Ben de ‘yeğenim o devletin asli görevi’ cevabını verdim. Bu arada yeğenim yakıt ve gübre fiyatlarının çok artmasından, sattıkları tarımsal ürün fiyatlarının düşük olduğundan ve hayat pahalılığından şikayet edince, ‘’öyleyse, gelecek seçimde başka bir partiye oy verirsin’ dememe, hemen ‘başka adam mı var?’ diye karşılık verdi. Biraz sohbet ettikten sonra birlikte vefat eden yakınlarımın mezarlarını ziyaret ettik ve onunla vedalaştık.
Ardından akraba ve yaşayan birkaç arkadaşlarımla kısa süreli, emekli iki arkadaşımla da uzun süreli görüşmeler yaptıktan sonra oğlumla köyden ayrıldık. Orada gördüklerimi, dinlediklerimi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Annemi kaybettiğimde de (ilkokul 4), komşumuzun oğlu ve sınıf arkadaşım olan E.A. ile ailesinin o günlerdeki candan ilgisini de hiç unutamam...
Çocukluğumdaki Köyüm
İlkokul bitinceye kadar yıl boyu, orta ve yüksek öğretim boyunca da yazları köyümde kaldım. Bu süreçte, toplumda gördüğüm ve bende iz bırakan değişiklikleri ve insanlarının sosyal davranışlarını özetlemeye çalışacağım. Annem okur yazarı olmayan bir kadın, babam ise cami imamı idi. Uyumlu bir aile idik. Köy genelinde de ilişkiler küçüklerin büyüklerine saygı, büyüklerin de küçüklere sevgi gösterdikleri bir dönemdi. Çok iyi komşuluk ilişkileri yaşadık. Bir kez olsun komşular arasında tartışmaya tanık olmadım. Ailecek oturmalarda kaç göç olmazdı. Bir kış mevsiminde evimizde yangın çıkmıştı. Komşularımızın (ben 7-8, küçük kardeşim 5-6 yaşlarında iken) nasıl yardıma koştuklarını ve bizleri nasıl bağırlarına bastıklarını unutamam. Annemi kaybettiğimde de (ilkokul 4), komşumuzun oğlu ve sınıf arkadaşım olan E.A. ile ailesinin o günlerdeki candan ilgisini de hiç unutamam.
Çocukluğumda hatta gençlik yıllarımda (1950-1970) köy olanakları sınırlı idi. Tarım ilkeldi. Ekinler elle ekilir, orakla biçilir, kağnı ile taşınır ve dövenle sürülürdü. Ancak, hemen herkesin bahçe ve tarlasında ihtiyaçlarını karşılayacak kadar tarım ürünleri yetiştirilir ve hemen her ailenin tavuk, koyun, keçi ve sığır gibi hayvanları vardı. Köy içi ulaşım binek hayvanları ve onların çektikleri taşıtlar (kağnı, araba) ile olurdu. Köy ile il/ilçe arasında yük taşınması kamyonlar, toplu insan taşınması ise burunlu otobüslerle yapılırdı. Köy-Ürgüp (20 km) ve köy – Başköy Kavşağı* (15 km) arasındaki yol (toplam 35 km) imece yöntemi ile yapılmıştı. Düğünlerde (davullu, zurnalı) sevinç, cenazelerde üzüntü paylaşılırdı. Köyde birkaç kişide olan bataryalı radyolar yeni çıkmıştı.
*Niğde-Kayseri anayoluna açılan kavşak
Babam cami imamı idi. Bu yüzden köylüler ona ‘hoca baba’ derlerdi. Sevilen ve sayılan bir insandı diyebilirim. Babamın, çoğu Diyanet İşleri Başkanlığı kaynaklı ve fırsat buldukça okuduğu epeyce kitapları vardı. Yazısı da güzeldi. Bu yüzden, köyde yeni evler yapıldığında konuk odasının alın taşı babama yazdırılırdı. Babam, alın taşlarına ‘’Tanrı Gönendire veya Tanrı Gönendirsin’’ yazısını kazıyarak yazardı. Bizim odanın alın taşında da vardı. Bazıları bu yazının altına Maşallah eklenmesini de isterlerdi. Babamız bizleri dini terbiyeyle yetiştirdi. Kısaca, inançlı bir aile idik.

Köylüler, genel olarak, bilmedikleri dini konuları babama, diğer konuları ise öğretmenlere, muhtara veya deneyimlerine güvendikleri yaşlılara sorarlardı. Köy halkının büyük çoğunluğu muhafazakardı. O yıllarda ezan ‘’Tanrı uludur……Tanrı’dan başka yoktur tapacak’’ biçiminde Türkçe okunurdu.
Derken demokrat parti iktidara geldi. Çok geçmeden Ezan Arapça okunmaya, alın taşlarına da yalnız ‘maşallah’ yazılmaya başladı. Babam görevine düşkün biriydi. Camide hutbe ve vaazlarda dini bilgiler yanında ahlak üzerine bilgiler de verirdi. Bir gün cami cemaatlerinden birkaç kişi babama, ‘Hoca Baba, vaazlarında biraz da siyasetten bahset’ demiş; babamın cevabı ‘Cami ibadet yeridir. Ben camiye siyaset sokmam’ demiş. Yıllar sonra babam bana bunu söylemişti.
Çocukluğumda okul çağına gelen erkeklerin tamamı, kız çocuklarının ise önemli bir kısmı ilkokula giderdi. Evlilikler, genellikle, erkekler askerlik hizmetini yaptıktan sonra kızlar ise erken yaşta evlendirilirlerdi. Kadınlar günlük yaşamında başlarında kenarları boncuk süslemeli yazma denen baş örtüsü, küstü denen bir bluz ve şalvar giyerlerdi. Erkekler şayak adı verilen bir çeşit pantolon ile yakasız uzun kollu gömlek (mintan), üzerine ceket giyerlerdi. Giyim, erkeklerde giderek günümüz giysilere dönüşürken kadınlarda pek değişiklik görülmemiş.


Giderek, ilkokuldan sonra erkek çocukları daha ileri öğretim için Ürgüp’e yollanmaya başladı. Bunların da büyük çoğunluğu İmam Hatip okulları idi.
Türkiye-Almanya arasında 1961 yılında imzalanan ‘’İşgücü Antlaşması’’ ile köyümüzden çok kişi AB ülkelerine gitti. Bu gelişme köydeki ekonomik durumu ve dünya görüşünü çok etkiledi. Pek çok kapının önünde tırlar görülmeye başladı. Bunlarla ülke içi ve dışı taşımacılıkta yararlanıldı.
Tarım da değişikliklerden payına düşeni aldı ve modernleşti. Eskilerin yerini traktör, biçerdöver ve batöz gibi tarım araçları devreye girdi. Ulaştırma araçları da otomobil, otobüs yönüne döndü.
Köyün başlıca gelir kaynakları patates, soğan, karpuz, nohut, kuru fasulye ve canlı hayvan gibi daha çok tarımsal ürünlerdir. Bunlardan patates ve karpuzun büyük çoğunluğu köy rakımından (1362 m) daha düşük (1050 m) olduğu için vejetasyon süresi daha uzun olan Yavaş Ovası’nda yetiştiriliyordu. Ancak, edindiğim bilgiye göre, yıllarca aşırı dozda yapay gübre ve ilaç kullanılması toprak kalitesini bozmuş. Bu da köydeki toplam tarımsal üretimi önemli ölçüde düşürmüş. Tarımsal üretimin düşmesinde, üretimi güç ve pahalı olan tarımsal ürünlerin değerinde satılamaması genç erkeklerin, ağırlıklı olarak Kayseri olmak üzere, kentlere göçmesi de etkili olmuş.
Bir olumlu gelişme ise eğitimde gerçekleşmiştir. İlk okulu bitiren çocuklar giderek başka eğitim kurumlarına da gönderilmeye ve hemen her meslekten eğitimli insanlarımız yetişmeye başlamış.
Başdere'de Suriyeli'ler
Yöreye has kesme taşlardan inşaa edilmiş, ilköğrenimimi aldığım köy okulumuzun bu son hali ve böyle kullanılyor olması içimi burktu.
Suriyeli göçmen dalgasından köyüm de nasibini almıştır. Muhtarlıktan öğrendiğim kadarıyla 200 kadar göçmen eski ilkokul binasına ve bazı evlere yerleştirilmiştir. Yöreye has kesme taşlardan inşaa edilmiş, ilköğrenimimi aldığım köy okulumuzun bu son hali ve böyle kullanılyor olması içimi burktu.
Nevşehir'de bulunan Suriyeli sayısı (Göç İdaresi Başkanlığı, 2023)
| Nüfus | Göçmen sayısı | Göçmen Oranı, % |
Nevşehir | 256 226 | 13 048 | 5 |
Başdere | 1 013 | 200* | 19 |
*Köyde bildirilen Suriyeli göçmen sayısı
Çizelgede görüleceği gibi, köy nüfusu 1013, göçmen sayısı 200 olduğuna göre, köydeki göçmen oranı %19,74 tür. Bu oran, ülkemiz ortalamasının üzerinde olup, böyle giderse, yani Suriyeli göçmenler ülkelerine dönmezse yıllar sonra köyümde demografik/etnik bozulma görülecektir. Edindiğim kadarıyla köy halkı bu göçmenlere ‘’din kardeşi/ensar’’ gözü ile bakmaktadır. Bu arada iş gücüne ihtiyacı olanlar da bunlara daha ucuz iş gücü olarak kabul etmektedirler.




Köyde köklü değişikliklerden biri de bilgi kaynağı olmuş. Eskiden birilerine (öğretmen, imam, muhtar vd) danışılırken şimdi ulusal kanallar dinleniyor. Artık, herkesin elinde cep telefonu ve herkes her şeyi biliyor olmuş. Gözüme çarpan bir değişiklik de kadın olsun erkek olsun telefondaki ilk seslenmenin ‘selamün aleyküm’ olmasıydı.
Köydeki en acıklı değişim ise köyün taşınması olmuş. Köy, görüş alanı büyük olan bir yamaçtan yaklaşık 500 m doğusundaki düz yere taşınmış. Köyün eski yeri tarıma elverişli olmayan sert zeminli/depreme daha dayanıklı bir yer iken yeni yerleşim yeri düz ve tarıma elverişli tarlalardı. Köy taşınmasının hazin yönü kesme taştan ve özgün mimarili evlerin yıkılıp betonarme evler yapılmasıdır. Bizim evimiz de ne yazık ki bundan nasibini almış ve bize bile danışmadan evimiz yeğenim (rahmetli ağabeyimin kızı) tarafından yıkılarak kesme taşları düzlükte yeni evlerinin yapımında kullanılmıştır. Ulaşım ve yapılaşma kolaylığı, kanımca köyün yeni yerine taşınmasında başlıca etken olmuştur. Oysa, eski evler korunsaydı yaz mevsiminde Kapadokya’ya gelen turistler için çekici bir konaklama yeri olabilirdi. Çünkü, özellikle yabancı turistler betonarme evlerden çok bu tür kesme taşlardan yapılmış tavanı yüksek olan havadar ve otantik evleri tercih etmektedir. Komşu Akköy, evlerinin özgün dokusunu koruyarak çok sayıda turistleri ağırlamayı başarmıştır.


Aşağıdaki video köyün ön kesimdeki yıkılmış evlerin acıklı durumunu açıkça göstermektedir. Videoyu özenle çeken bir başka yeğenimın oğlu Fatih Uluçay’a teşekkür ederim.
Sonuç: Eğitimli arkadaşlar ve yakınlarımdan aldığım görüşlerle gözlemlerimi harmanlayarak köydeki sosyal değişiklikleri şöyle özetleyebilirim.
*Köy yerinin değişmesi ve özgün mimari dokulu evlerin terkedilmesi.
*Tarımsal üretim araçlarının gelişmesi. Buna karşılık tarımsal üretimde gübre ve ilaçların yanlış kullanılması.
*Kadınların giyiminde eskilerin yenilerle harmanlanmış olması, baş örtüsü olarak yazmanın yerini koruması, erkeklerde ise giyimin çağdaş boyut kazanması.
*Eskiden türküler söylenir ve dinlenirdi. Şimdi türkülerin yerini büyük ölçüde arabeskin alması.
*Köye yerleştirilen Suriyeli göçmenler için ‘Onlar din kardeşlerimiz’ denilmesi.
*Kimle görüşsem, ülkede görülen ekonomik sıkıntıların kaynağı olarak ‘dış güçler’ denmesi.
* Haber ve bilgi kaynakları artması ve herkesin her şeyi bilir olması.
Öneri/Dilek: Yeğenim olan köy muhtarına (B.U.); (a) atalarımız tarafından kullanılan ve bir süre sonra artık bulunamayacak olan tarım araçlarının ( kağnı, saban, döven, orak, ellik, anadut, dirgen, yaba gibi) ev ve mutfak gereçlerinin (gaz çırası ve lambası, tahta kahvelik, ibrik, tencere, tava, maşrapa gibi) ve kadın giysilerinin (kadife bindallı, şalvar, yazma) toplanarak ilkokul binasında önce koruma altına alınması, ardından mütevazı da olsa bir müze kurulması ve (b) kesme taştan yapılan eski evlerden ayakta kalanların onarılarak, köyün bir kısmına da olsa özgün mimarili evlerin turistik amaçlı kullanılması yönünde önerilerde bulundum.
Son Sözüm: Doğup büyüdüğüm ve her yerinde anılarımın bulunduğu köyümden karışık duygularla ve içim burkularak ayrıldım. Sizlerle bu ziyaretimden bazı fotoğrafları da paylaşmak istedim.
Bir çırpıda okudum.
İçinizden gelen samimi duyguların kaleme dökülmüş halı.
Emeğine sağlık Mustafa abi.
İlgiyle okudum ve duygulandım. Sizi saygıyla selamlıyorum. Naim Çelebi